Gençlik zamanımızda… Saflar sokaklara, caddelere taşınınca… Saflara isimler takılır, ortada kalanlar da ot diye anılırdı.

“Ot”,  hiçbir şeye bulaşmamışların ortak adıydı… Yani, bir fikri, zikri olmayan, suya sabuna hiç dokunmayan; bana ne diyen insanlara böyle bakılırdı.

Dün olduğu gibi bugün de, davası olan insanları hep sevmişimdir.

Dava tanımı; bazılarına göre bir günlük dünyalık lezzetleri, kimisi için bir dua, kimisi için iş, ya da para kazanmak… Kimisi içinse vekil olmak, makam kapmak…

Dava için birçok anlayış olsa bile; çoğunluk davayı bir değer ve inanç manzumesi olarak anlamıştır. İnsanın ve insanlığın kurtuluşuna vesile olacak yegâne yol olarak görülmüştür dava! Tüm dünyanın barış içinde huzurlu bir hayat sürmesinin yoludur aynı zamanda. Haksızlıkları ortadan kaldırmak için hedefleri olan bir fikri harekettir dava! İyinin, güzelin, doğrunun ve faydalı olanın hayata hâkim olmasının kelimelerde anlam bulmasıdır dava.. Zira iyinin, güzelin, doğrunun ve faydalı olanın hakim olduğu bir dünyada, ancak insanlar huzura erebilirler. Huzura ermek de davanın nihai hedeflerinden biri değil mi?

Bazı makam sahibi insanlar; işyeri ya da devlet kurumlarının en tepesindekiler dava diyor. Aynı kurumlarda hiçbir sıkıntısı olmayanlar dava diyor. Bazı aday adayları ya da milletvekilleri dava diyor… Bu tür insanlar dava dediğinde insanın içinden gülesi geliyor.

Neden mi?

Midesini en alâ yemeklerle bir güzel doyurur. Ayranını içer, yetmez onun üstüne barak bardak kolasını içer. Birde tatlının en kralını da indirir mideye. Çayı beğenmez, purosunu da Cappuccino ile içer… Sonra başlar bunları bulamayan insanlara dava anlatmaya. Bu manzara karşısında insanın gülesi gelmez mi?

Ya da lüks arabasına biner. Yüzme havuzlu trilyonluk evde oturur. Oradan buradan ihale yüzdelikleri… Beş kere on bini bulur maaşı. Sonra asgari ücretle çalışanların karşısına geçip başlar dava anlatmaya. Bu dava denilen şey nasıl bir şey ki; elli bin lira geliri olanın beş bin lira geliri olmayan adama dava anlatması… Komik olmaz mı? Allah aşkına, bunlar dava adamı mı?

Neyzen Tevfik de der ki:

Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler;

Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus! dediler...

Künyeni almak için, partiye ettim telefon:

Bizdeki kayda göre, şimdi o mebus dediler!..

Ya da Barış Manço gibi, “Sözüm Meclisten Dışarı” diyenler…

Milletvekili Aday Adayı Enflasyonu…

24 Haziran’da seçilecek 600 milletvekili arasına girmek için yaklaşık 10 binler yarışacak. Sonucu kesin olmadığı halde evini, arabasını, tarlasını satanlar; eşine, dostuna, bankaya borçlananlar... Diğer tarafta bu havayı defalarca soluduğu halde kapıyı çarpıp çıkamayanlar...

Vekil; aslında mana itibarıyla milleti temsil eden, milletin hak ve çıkarlarını kollayan kişi. Asil olan millet. Tabi ki bu durum milletvekili seçilinceye kadar… Milletvekili seçilince asil ve vekil çoğu zaman yer değiştirir. Vekil büyür, büyür, asil ise onun kapısında yatmak zorunda kalır…

Ülke genelinde olduğu gibi Manisa'da da Ak Parti cephesinde, aday adayı enflasyonu yaşanıyor.

Milletvekili aday adayı enflasyonu karşısında biz vatandaşların yapabileceği bir yaptırım olamaz. Demokratik ortamda seçilme şartlarını sağlayan herkes aday adayı olabilir. Umarım partiler adaylarını belirlerken, gerçekten hak etmiş, başarılı olacak kişiler belirlenir. Arkasına birtakım güçleri alıp, ancak seçildikten sonra da beceriksizliği ve iş bilmezliği yüzünden halkın tepkisini çeken, daha da çok seçilmiş görmeyiz.

Manisa ve diğer iller, ülkenin geleceği için partilerin milletvekili adaylarını belirlerken çok dikkatli davranmaları gerekir. Sadece arkasındaki ağabeyler, STK’lar… su kaldıran temayüller, ya da diğer bir olguyu göz önüne alarak aday belirleyenler; başarısızlıktan doğan kayıp hak etmişlerin hakkının yenilmesine, partinin, liderinin, en önemlisi; Türkiye’nin kaybına neden olabilirler!

Neden Milletvekili Aday Adayı Olunur?

-Aday adaylığı ile bazı kapıları daha kolay açılacağına inanıldığı için mi?

-Aday adayı oldu desinler diye mi?

- Renk olsun, mahallede fiyaka yapmak için mi?

-Ticaretimi ikiye hatta dörde katlamak için mi?

-Yıllardır memurluk yaptım müdür olabilmek için mi?

-Müdürüm Genel Müdür olabilmek için mi?

-Çalıştığım resmi dairede dokunulmazlık kazanmak için mi?

-Belediye Başkanlığı aday adaylığına zemin hazırlayabilmek için mi?

-Bulunduğu yeri korumak için mi?

Ya da: Milletvekili olup Vatanıma Milletime Devletime hizmet etmek için mi?

-Şehrime daha fazla hizmet etmek için Mecliste şehrimin sesi olabilmek için mi?

Milletvekili adayı devamla söyleyebiliyorsa: Ben bir dava adamıyım, dava adamı arkadaş…

Dava adamı nedir derseniz? Derim ki:

Dava nedir biliyor musun kardeşim! Türklüğün, Kürtlüğün, Lazlığın, Araplığın öncelik mesele olmadığını bilip, kendisini dünyalık sıfatlardan azade görüp, Allah’a kul olmanın bilincini hayatına nakşetmektir dava. Kibri, İslam'ın Güneşiyle parçalamaktır dava. İslam'ın nurunun parlaklığıyla gönüller inşa etmektir dava.

“Dava adamı” kimdir!

Memleketin, ya da yaşadığı şehrin herhangi bir köyünde vatandaşın derdini, kendi çocuğunun derdi gibi göremeyen dava adamı değildir.

Yalakalık yapıp, üstlerine yağ çekip bir yerlere gelmeyi amaç edinen dava adamı değildir.

Makamının ardına sığınıp, makamın asıl sahibi millete makamın kapılarını açmayandan değil dava adamı, adam dahi olamaz.

Bulunduğu ilde, ilçede eğer bir dağ köyündeki bir çobanın halini hayalini düşünmüyor, ona ulaşmıyorsa davanın engin derinliğinden nasiplenmiş olamaz. Ev ev insanlarımıza gitmiyor, insanımızın elini sıkmıyor ve gözlerine bakınca manevi bir derinlik görmüyorsa siz dava adamı olamazsınız.

Mısır'da Filistin'de Arakan'da,  Halepçe'de, Hocalı'da, Çeçenistan'da Bosna'da, Kosova'da, Suriye'de yaşanan dramın akıbetini kalbin yaşamıyorsa, sen ilçe başkanı, il başkanı da olsan bakan da olsan, ne olursan ol sen bu ümmetin bir zerresi olamazsın arkadaş, sen sahte bir sığıntı, o makama - mevkie köle olan köle ruhlu bir yaratık olabilirsin ancak...

Kalbiyle, gönlüyle, ciğeriyle konuşmayan, gerçekleri zamanı geldiğinde yerli yerinde haykırmayandan dava adamı olur mu?

‘’Masa, nisa, kasa’’ imtihanı diye bir imtihan tanımayandan dava adamı olur mu?

Hz. Muhammed'in (sav) hayatını merak etmeyen, o hayatı hayatına katmayan, kitabını tanımayan, tanıyıp ta onunla amel etmeyenden dava adamı olmaz!

Dava adamı; inandığı değerleri hayatının her anında öncelikle yaşayan ve yaşatılması için çabalayandır.

Dava adamı; hakikat çeşmesinden kana kana su içerken o çeşmenin yalağından kovalarla suyu aşırmayandır!

Ve de Yunus gibi; “Yaratılanı severim Yaratandan ötürü” benim hayata bakışım budur diyebiliyorsa, dava adamı o kişidir.

Sonuç olarak

Keşkelerle başınızı oraya buraya vurmadan; onun, bunun, adamı değil, davaya inanmış arkadaşların, hesapsız olan kardeşlerin, birilerinin değil, kesinlikle davanın adamlarıyla yola çıkılmalı.

Kısacası davaya sahip çıkanlara, sahip çıkmak gerekir.

“Hemşehricilik”, “sahibinin sesi” “vekâlet milletvekilliği” yapmadan… İş ehline verilmeli. Parti içi çeteleşmelere izin vermeden, suret-i haktan gözükerek parti saflarına sızmaya çalışan ya da benzer kriptolara karşı çok dikkatli olunmalı…

Yoksa bu yolun sonu nereye varır bilinmez.

Benden söylemesi. Selam ve dua ile

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner42

Haber Sabah
Manset24 Haberleri
Haber Entel