İnsan hak ve özgürlüklerini tam anlamıyla teminat altına alan bir yapının öncelikle ifade, din ve girişim özgürlüklerinin vaz geçilmez olduğu, toplum iradesinin kayıtsız şartsız egemen olduğu, devletin ekonomik, sosyal, gerekse kültürel yaşama müdahalesinin asgari düzeyde bulunduğu; çağdaş, demokratik hukuk devletinin tesisini başlıca görevi olarak görmek yapılacak olan sistem değişikliğinin başlıca görevi olmalıdır.

Devlet toplum düzenini adaleti, iç ve dış güvenliği sağlamak ayrıca çevre ile tüketici hakları gibi bireylerin düzenlenmesi zor alanları sahiplenmekle yükümlü olmalıdır.

Devlet icra etmemeli sadece yönetmelidir. Devletten ayrılan ekonomik ve sosyal kurumlar, halkın yaratıcı gücü ile yeniden şekillenmeli ve gelişmelidir. Böylelikle Devlet bu hantal yapısından kurtulacak, etkin ve dinamik bir yapıya kavuşması sağlanacaktır.

Devletin yapısı derhal değişmeli bilhassa ekonomide rekabete dayalı ortamın oluşması ve gelişmesi sağlanmalıdır. Böylelikle kaynak dağılımı, yatırımlar ve üretim optimum esaslarda gerçekleşecektir. 

Devlet demokraside devlet din ve vicdan hürriyetlerini ve laikliği birbirini tamamlayan unsurlar olarak görmelidir.

Başkanlık sistemi, yargı, yürütme ve yasama olarak ifade edilen bu üç güç , demokratik hukuk devletinde birbirinden bağımsız, fakat yargı ağırlıklı olarak, birbiri ile koordineli biçimde çalışırlar.

Oysa ülkemiz bu üç güce hiç kuşkusuz yasama ( parlamento ) egemen olagelmiştir.

Aslında yürütmenin ( hükümet) başı olması gereken, Devlet Başkanı’nı bu güne kadar toplum iradesi ile seçmemiş parlamento belirlemiştir. Yani tarafsızlığı öngörülen bu makam, parlamentoda çoğunluk oyuna sahip siyasi irade tarafından seçilmekte idi. Parlamentoda çoğunluk oyuna sahip siyasi iradenin seçtiği Devlet Başkanı’nın öngörülen tarafsızlığı bu nedenledir ki her zaman tartışma konusu olmuştur. 

Başbakanı ve cumhurbaşkanını belirleyen parlamento olunca bu siyasi iradeden tarafsızlık beklenebilir mi? Elbette hayır.

Yargı ve yürütme topluma doğrudan sorumludur. Dolayısıyla , bu iki gücü toplum adına kullanan organlar, toplumsal iradenin ürünü olarak yani  toplum tarafından mutabakatla belirlenmek zorundadır.

Yasama ise toplum bütününü oluşturan karşıt demokratik grupların çıkar iradelerine dayanarak seçtikleri vekillerden değil, temsilcilerden oluşur. Bu nedenledir ki parlamento bir toplumsal mutabakatın ürünü değildir. Olması da beklenemez. Yasama organının üyeleri millet bütününe değil, mensup oldukları siyasi partilere oy vermiş vatandaşlara karşı sorumludurlar.

Şimdi ülkemizde tartışılan başkanlık sistemi bu karmaşayı aslında ortadan kaldıracak kuvvetler ayrılığı prensibini hayata geçirebilecek çok önemli bir fırsattır. Ancak burada tartışılması gereken başkanlık sisteminin hangi modeli olacağıdır. Bugüne kadar en başarılı olmuş başkanlık modeli ABD modelidir. Bu modelin çok küçük değişiklerle ülkemizde uygulanabileceği inancını taşıyorum. Yeter ki bu sistemi enine boyuna tartışalım.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Kemal Akmansoy 8 yıl önce

Çok güzel ve yararlı bir yazı olmuş.
Duygularıma tercüman olduğunuz için çok teşekkür ederim Muhterem İsmail bey. Saygılarımla..

banner42

Haber Sabah
Manset24 Haberleri
Haber Entel