Görmek istemedikleri bir kaynaşmanın varlığı onları bir hayli korkutmaya başladığındandır bu hain saldırıları…
Türkiye İnsan hakları ve demokratikleşme adına bir çok adım atmıştır. Avrupa dediğimiz coğrafyada yaşayan ülkelerden çok daha önce medeniyet yolunda attığı her adım engellenmiştir. Bu engellemeleri içimizdeki hainlerle gerçekleştirmişlerdir. 3. Selim’e Sultanahmet Cami önünde girişilen suikast girişimi sonrasında cemiyetler kurarak sözde vatansever kimliği altında Osmanlı’nın son dönemlerinde adeta bir gelenek haline gelen padişah suikastlerinin tümünün dış kaynaklı olduğunu bu halk biliyor. Abdülhamit’e yapılan Belçikalıların bizzat kendileri idi ve yakalanmışlardı.
Savaş sonrası Kurtuluş Savaşları ile tekrar ülke düşmandan temizlenerek kurulan Cumhuriyetimizi de hiç mi hiç rahat bırakmadılar. Atatürk’e tam 41 suikast girişimi gerçekleştirildi. 1930 yılında Atatürk bizzat kendisinin çok arzulayıp yaşamak istediği çok partili bir sistemin oluşması arzusunu en yakın arkadaşı Fethi Okyar’a parti kurdurması, şer güçleri harekete geçirmiş, hele hele 1935 yılında İttihat ve Terakki cemiyetine büyük parasal yardımlar yapan Mason cemiyetlerini kapatması bardağı taşıran son damla olarak görülmüştür. Nihayetinde Atatürk’ün sağlığı o günden sonra bozulmuş, bilindiği üzere 1938 yılında hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Bana göre Atatürk’ün ölümü büyük şaibelerle doludur. İşbirlikçiler işbaşındadır. Daha sonra tek parti dönemi ve çok partili sisteme geçiş 1950 Demokrat Parti iktidarı. Henüz iki yıllık iktidarken Ankara’da Genelkurmay’da Özel Harp Dairesi ve o daireden ABD’ye giden 16 subayın 27 Mayıs Darbesinde görev almaları manidardır. Tabi ki bunun sebebi; Türkiye demokratikleşme ve çağdaşlaşma yönünde önemli adımlar atıyordu. Biraz fazla ileri gideyim dedi durdurdular. Yetmedi rahmetli Menderes’i ve arkadaşlarını idam etiller.
Daha sonrası malum olaylar sırasıyla 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubatlar vs bu darbeleri yapanların tümü yurtdışı bağlantılı satılmış yurtiçi hainler tarafından yapılmıştır.
Bu darbeleri yapanları bir bakın hep vatan millet Sakarya diyenler olduğunu göreceksiniz. Yüzlerinde maskeler vardır. Örneğin 1980 öncesi sağ sol olayları ve darbe sonrası bitirilen sağ sol kavramları yerine PKK’nın temellerinin atıldığı yıllar Diyarbakır Cezaevi olayları planlı programlı ve dış kaynaklı ancak iç işbirlikçilerle tezgahlanan olaylardır.
Ne yazık ki bu olayları yapanları hiç cezalandıramadık. Yaptıklarının yanlarında kar kalmasıyla yetinmedik onları köşklerde, korumalarla besledik ve geberdikleri günler de törenlerle gömdük.
Halk iradesini hiçe saydılar, halkın sandığını elinden aldılar ve yıllarca yalan dolanlarla bu ülke insanını kandırdılar.
Unuttukları bir şey var şimdilerde halkımız bunların bilincinde işleri çok zor. Kalleşçe, kahpece, alçakça kan döküyorlar. Çoluk çocuk demeden insanlık duygularını kaybetmiş canavar ruhlu yaratıklar askerimizi, polisimizi, masum günahsız insanlarımızı gözlerini kırpmadan öldürüyorlar. 15 Temmuz gecesini hatırlatmak isterim. Türk halkı sabırlıdır ancak sabır taşmak üzeredir. Beşiktaş’ta kaybettiğimiz canlar canımızı yakıyor. Polisimiz bizim öz çocuklarımızdır. Onların görevi senin benim can güvenliğimizi korumaktır. Derdiniz belli ancak bu kirli amacınıza ulaşamayacaksınız. Evet Polisler de ağlar ama gereğini de yapar. Halkımız bundan böyle polisi ile iç içe olacak. Polis halkını, halkta polisini kucaklayacaktır.