La Fontaine masallarını okumayınız yoktur.
Günlerden bir gün bay karga konmuş bir dala Koca bir peynir ağzında. Tilki peynirin kokusunu almış gelmiş: -“Günaydın, Sayın Karga, bu ne güzellik böyle bakmaya doyamıyorum size.Şu tüylere bakın, pırıl pırıl; Sesiniz bilmiyorum nasıl; O da renginiz kadar güzelse, ne yalan söyleyeyim, bu ormanda güzel yoktur üstünüze” demiş Karga bu sözlere bitmiş. “Şuna bir gak diyeyim de ses görsün’ demiş. “Gak” der demez peynir düşmüş, tilki yutmuş.
Tikli: “Karga bayım!
Şu sözümü hiç unutma,
Kaptırdığın peynire değer:
Her dalkavuk çıkarı için över,
Yüzüne güler, peynirini yer”
Karganın aklı gelmiş başına
İş işten geçtikten sonra.
Hayat mücadele. Dolduruşlara gelmemeli insan. Her methü sena edeni dost sanmamalı. Ağzını sıkı tutmalı kişi. Ağzını ne zaman açacağını, ne zaman kapatacağını bilmeli. Öyle her söze kanmamalı. Sır saklamalı mesela. Elindekini her kem gözlüye göstermemeli.
Uluorta yememeli yemeğini. Sofraya besmele ile başlamak yerine sofranın fotoğrafını çekerek başlayanlar okuduğunu karga ile tilkinin masalı der geçer.
Şimdi insanımız ne elindeki nimetin kadrini biliyor, ne de paylaşmayı. Paylaştığı şeylerin anlamı olmalı. Sofranın resmini paylaşmak yerine lokmasını paylaşmanın daha evla olduğunu unutmamalı. Vesselam!