Cumhuriyet…
Bir kelime ama içine bir milletin yeniden doğuşunu sığdırıyor.
Bir kadının sesini, bir çocuğun umudunu, bir halkın direncini taşıyor.
O yüzden sadece bir yönetim biçimi değil; bir karakter meselesi aslında.
Biz bu topraklarda “kurtuluş” kelimesinin ne demek olduğunu yaşayarak öğrendik.
Ama “özgürlük” kelimesini anlamamızı sağlayan şey, Cumhuriyet oldu.
Atatürk sadece bir rejim kurmadı; düşünmeyi, sorgulamayı, kendi ayaklarımız üzerinde durmayı öğretti.
Ve belki de en önemlisi, kadınlara “sen de varsın” demenin onurunu verdi.
Her 29 Ekim, sadece geçmişi kutlamak değildir.
Bir aynaya bakmaktır aslında — “Ben o mirasa layık mıyım?” diye sormaktır.
Çünkü Cumhuriyet, bir kez kazanılıp kenara konulacak bir zafer değil;
her gün yeniden savunulması gereken bir fikirdir.
Bugün gökyüzüne baktığında dalgalanan bayrak,
sana “unutma” der gibi dalgalanıyorsa, sebebi basittir:
O hikâyenin içinde hepimiz varız.
Kimi susturulmuş, kimi korkmuş, kimi direnmiş… ama sonunda hep aynı yere varmışız:
Cumhuriyet’e.
Ve işte o yüzden,
bu bayram sadece bir kutlama değil,
bir teşekkürdür.
Aklın, cesaretin, özgürlüğün ve kadının adınadır.
Cumhuriyet, hâlâ en güzel kelimemizdir — çünkü içinde hem akıl, hem vicdan, hem kadın vardır.




