Türkiye Gazeteciler Federasyonu (TGF), yönetim kurulu toplantısını bu yıl Gebze Bayramoğlu’nda, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Balyanoz Eğitim Tesisleri’nde gerçekleştirdi. Toplantıya katılan Gebze Belediye Başkanı Zinnur Büyükgöz, yaptığı açıklamalarla sadece toplantıya değil, zihinlere de farklı bir perspektif kazandırdı.
Yıllardır birçok ilçe belediye başkanıyla röportajlar yaptım, onları dinledim. Ancak ilk defa bir belediye başkanının şu sözlerine şahit oldum: “Ben ilçemin şehir olmasını istemiyorum.” Gönlünün elbette Gebze’nin il olmasını arzu ettiğini söylese de, bunu etik bulmadığını ve devletin kaynaklarını bu tür gereksiz genişlemelerle harcamasını doğru bulmadığını içtenlikle ifade etti.
Bu sözleri duyduğumda büyük bir saygı hissettim. Çünkü bu, koltuk hırsından uzak; ülkesini, milletinin geleceğini düşünen bir yönetici tavrıdır. Zinnur Büyükgöz, aslında yıllardır kamuoyunda konuşulan ancak nadiren cesaretle dile getirilen bir gerçeği ifade etti. İl olma sevdasıyla plansızca büyüyen yerleşim yerleri, beraberinde yeni personel istihdamı, kamu binası ihtiyacı, bütçe yükü ve sonuçta ciddi bir kaynak israfı getiriyor. Başkan Büyükgöz’ün bu duruşu, bu gerçekleri görmezden gelen birçok yöneticiye ders niteliğinde.
Bu düşünceyi ben de yürekten destekliyorum. Çünkü mesele sadece idari bir değişiklik değil; aynı zamanda kamu kaynaklarının sorumlu, planlı ve adil bir şekilde kullanılmasıdır. Gerçek vatanseverlik, bazen bir makamı arzulamamakta saklıdır.
Toplantının açılış konuşmasını yapan TGF Genel Başkanı Yılmaz Karaca ise her zamanki gibi deneyimi ve birikimiyle medyanın sorunlarına ışık tuttu. Özellikle yerel basının giderek nefes alamaz hâle gelmesine dikkat çeken Karaca, bu konuda sessiz kalmayacaklarını vurguladı. İlân gelirlerindeki düşüş, dijitalleşmenin yarattığı yapısal dönüşüm ve artan baskılar karşısında yerel gazetelerin yaşama mücadelesi verdiğini hatırlattı.
Karaca’nın bu uyarısı, yalnızca bir meslek grubunun geleceğini değil; aynı zamanda halkın haber alma hakkını, yani demokrasinin temel taşlarından birini ilgilendiriyor. Bu nedenle bu toplantı, yalnızca bir yönetim kurulu buluşması değil; farkındalık yaratan, düşünmeye sevk eden bir platform niteliği taşıdı.
Bu toplantıya katılmak, bir gazeteci olarak sadece mesleki bir görev değil; aynı zamanda toplumsal sorumluluk duygusuyla şekillenmiş bir yolculuktu benim için. Zinnur Büyükgöz’ün devlet bilinciyle yaptığı değerlendirme ve Yılmaz Karaca’nın yerel basın adına verdiği mücadele, bu ülkede hâlâ umut verici duruşların var olduğunu gösterdi. Bu tür anlar, gazeteciliğin yalnızca haber yazmaktan ibaret olmadığını; doğruyu, adaleti ve toplumsal faydayı savunmanın da bir parçası olduğunu bana bir kez daha hatırlattı.