Şunu hep duyarız. “CHP çok partili parlamenter sisteme geçmek için büyük çaba sarf etti. Türkiye, eğer parlamenter sistemle kucaklaştıysa, bunu CHP'ye borçluyuz.” 

Oysa işin aslı çok daha farklı.

Roosevelt ile Stalin o günlerde pazarlık halindedir. Stalin, Türkiye'den boğazları ve Anadolu’nun diğer birkaç ilini istiyor. Bunun üzerine Türkiye direnmek zorunda kalıyor. Oysa bunlar senaryolardı ve bunun karşısında ABD bize sahip çıkıyor. Doğu Avrupa SSCB' ne veriliyor ama Türkiye’nin ABD ile birlikte hareket etmesi sağlanıyor.

Ancak ABD Türkiye'den çok partili parlamenter sisteme geçmesini ve seçimle iş başına gelecek hükümetlerin ülkeyi yönetmesini talep ediyor. Bunun üzerine 1946 yılında dünyada eşi, benzeri olmayan anti demokratik bir seçim yapılıyor. “Açık oy, gizli tasnif” Bakar mısınız demokrasiyi biz getirdik diyenlere.
1946 yılının başında kurulan Demokrat Parti'nin, 1946 seçimlerinde bu büyük haksızlığa rağmen 62 milletvekili kazanması, CHP iktidarını sarsmıştı. 14 Mayıs 1950 seçimlerinde demokratlar millet teveccühünün bir tezahürü olarak mecliste 420 sandalye kazandı. Ezici bir çoğunlukla iktidarı CHP'den almayı başardılar. O seçimde 63 sandalye ile meclise zor giren CHP ise büyük hezimet yaşamıştır.

Demokrat Parti gelir gelmez, Türk insanına kendini kanıtlama fırsatını yakaladı. Dil ve din konularında serbestlikler getirerek, din ve vicdan hürriyetleri konusunda önemli mesafeler kaydetti.

Laiklik ilkelerine de asıl uyum buydu ve öyle olmalıydı. Ancak yine aynı teraneler “ Laiklik elden gidiyor” naraları yükselmeye başlıyordu. Tıpkı Atatürk'ün bizzat 1930'da kurduğu Serbest Fırka'nın kapanması doğrultusunda uygulanan senaryoların devamı niteliğinde idi.

1954'te yapılan genel seçimlerde, Demokrat Parti 540 sandalyenin, 504'ünü alırken, CHP 31 sandalye ile tarihinin en büyük yenilgisini almış ve iktidara meşru yollarla ulaşamayacağına kanaat getirmişti. Ve gündemde yine aynı teraneler. “Çobanın oyu “ tekerlemeleri birbirini izleyip gitti.

1-Ya şu Türkiye'nin %70'i çoban mı imiş Allah aşkına, bu çobanlar hangi hayvanları güdüyor, bunu hiç düşündünüz mü?

2-27 Ekim 1957’de yapılan seçimde Demokrat Parti'nin oyları düşüyor. 504 sandalye yerine 404 sandalye kazanıyor. Burada da Demokrat Parti çoban sayısını düşürdü mü diyeceğiz?

***

Muhalif basının bu saatten sonraki sert tenkitleri, hükümet karşıtı propagandaların her geçen gün boy göstermesi, CHP'nin ordu içinde ve üniversite gençliği arasındaki entrikaları ve demokratların meşhur “Yetki Kanun” iktidarlarının gerilemesine yol açtığı gerçeğini de görmezden gelemeyiz.

9 Şubat olayına da bir göz atacak olursak İstanbul Üniversitesi'ndeki sözde sol görüşlü profesörlerin de kışkırtmaları ile öğrencilerin ayaklanması; “Yaşasın Ordu” pankartları ile yürümeleri üzerine ayaklanmayı sözde bastırmaya gelen subay ve askerlerin öğrencilerle sarılıp kucaklaşmaları, 22 Mayıs'ta da harp okulu öğrencilerinin Ankara sokaklarında sessiz yürüyüşleri, 27 Mayıs'ın planlandığının ve uygulandığının ispatıdır.

Ve Menderes aynen şunu söylüyordu “Allah; her iktidarı, gittiği yolda İnönü ve partisi (CHP) kadar korkunç bir hısımla karşılaşmaktan korusun.”
Tek parti döneminin milli şefi döneminin Diktatörü İsmet İnönü ve arkadaşları, Demokrat Parti'yi seçimle ve yasal yollarda iktidardan indiremeyeceğine kanaat getirince, cuntacılarla işbirliği yaparak, düğmeye basmıştı bile. 27 Mayıs öncesi mecliste bir demokrat meclis kürsüsünden “Sizleri öyle acı bir son bekliyor ki sizi ondan ben bile kurtaramam” diyen bir lider, demokrat olabilir mi? Halkın oyu ile seçilen hükümetler bu şekilde tehdit edilebilir mi?

***

Aslında uzayıp giden bu senaryolar ve işbirlikçiler, her dönem olduğu gibi yine iş başında. Ama değişen bir şey var. Rahmetli Menderes “Benim arkamda millet var” diyordu ama önündeki engelleri hesap edemiyordu. Partisine oynanan oyunları fark ettiğinde ise iş işten geçmişti.

Bakıyorum da 27 Mayısçılar, 12 Martçılar, 12 Eylülcüler, 28 Şubatçılar, 27 Nisancılar, 17 Aralıkçılar dönemleri ve isimleri farklı olsa da hepsinin en önemli ortak noktası, milli irade düşmanlığı ve jakobenliktir. 

Bunlar mı bu ülkeye demokrasiyi getirmişler? Güldürmeyin kargaları....

Ve sakın Büyük Atatürk'ü kullanmayın. Asıl Atatürk düşmanları sizlersiniz. Sizi iyi tanıyorum ve biliyorum. 

Şimdi size tavsiyemiz; meşru yollardan iktidara nasıl gelinebilirin hesaplarını yapmaya ve devletin sen, ben olduğu gerçeğini kabullenerek halkımızla bütünleşin. Sakın “Menderes'i devirdiğim gibi” bu hükümeti de deviririz diye düşünmeyin. Çünkü bu hükümet önündeki engelleri tek, tek kaldırdı ve en önemlisi devleti ile milletini barıştırdı.

Şimdi size demokrat olmak düşüyor. Bu konuda kendinizi yetiştirin. Önce demokrasiyi öğrenin ondan sonra devrimcilikten bahsedin.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner42

Haber Sabah
Manset24 Haberleri
Haber Entel