1950’lerde nüfusu 20 milyon olan bir ülke. Bu rakam 1960 yılında 27 milyona ulaştı. O yıllarda Türkiye’nin milli geliri 10 milyar, 384 milyon TL iken; bu sayı 1960’da 48 milyar 963 milyon TL oldu. 

Piyasalarda para arzı 1 milyardan, 4 milyara ulaştı. Kamu yatırımları 1950’de, 327 milyon lira iken; 1960’da 4 milyar 30 milyona ulaştı.
Özel yatırımlar 673 milyon liradan, 3 milyar 749 milyona yükseldi.

1950 -1954 arası bir çok kanun TBMM’den geçerek insanımızın kendini kanıtlama döneminin başlangıcı oldu. Bu dönem TBMM’de gece günüz demeden millet iradesi doğrultusunda kanunlar ve kararnameler çıkmıştı.

Sağlık Kanunu’nda da önemli aşamalar kaydedilmiş, 1950’de 11 bin olan sağlık kurumlarındaki yatak sayısı, 1960 yılında 43 bine çıkıyordu
Eğitim konusunda da önemli sıçramalar yaşanıyor, 1950 yılında eğitime ayrılan pay, 1960 yılına kadar yüzde 471 oranında artırılmış. Ayrıca ilkokul sayısı 12 bin 511’den, 22 bin 11’e, ilkokul öğretmen sayısı 33 bin 844’den, 53 bin 174’e yükselmiştir.

Ülkemizde orta okul sayısı 1950'de sadece 343 iken, liselerde bu sayı maalesef sadece 59 idi. Bu imkanlarla bu toplum nasıl eğitilebilirdi ki?
1960 yılında bu sayıların 5'e katlanmasına rağmen, yine de yeterli olmadığı yönünde söylemlerle zamanın iktidar partisi DP durmadan çalışmalarını sürdürüyordu. Gerek eğitim, gerek sağlık ve çiftçi destekleme fonları, sulama ve tarımda modernizeleşmek konularında önemli adımlar atılıyor, Türk halkının eğitilmesi konusunda cömert adımlar atılıyordu. Siyaset kurumları da yavaş yavaş seçkinlerin değil, halk yığınlarının temsilcileri ile dolup taşıyordu. Kaynağını halktan alan bir siyasi yapı ne yazık ki halkla bütünleşemiyor, devamlı halkı küçümseyen davranışlarla halktan kopuyordu. DP iktidarı ile birlikte siyaset, seçkinler uğraşı olmaktan çıkarak, geniş halk kitlelerine ulaştı. Böylelikle ülkemizdeki siyasi kültüre olumlu etkide bulunurken, bürokratik-baskıcı devlet geleneğinin yumuşaması ve milli bir ticaret-sanayi burjuvasının doğması sağlandı.

Tarım reformu, barajlar ve hidro elektrik santraller, eğitim ve ulaşım hizmetlerinin yaygınlaşmasının sonucu olarak, siyasi yapının da katı kalıpları yıkıldı. Ve Türkiye tarihinin en önemli değişimini yaşadı.

Geriye dönüp baktığımızda Türk burjuvazisinin ekonomik kökenli ve sınıf bilincine sahip olmayan bir yapıdan çıkıp ideal taleplerde bulunabilecek hale gelmesinde en önemli nokta 1950 hareketidir.

İktidara gelen DP, yalnız burjuvazinin hem daha yaygın bir sınıfa dönüşmesine yol açmış, hem de toplumsal dönüşümün, asker, mülki bürokrasi ve aydınlara dayalı seçkinci, merkezden taşraya, yani çevreye kaymasına önayak olmuştur.

DP iktidarı ile devlet, halkı ile barışmış, Türk insanının önü açılmış, çarık dönemi sona ermiş, sıkarpin devri başlamıştı. Ama 1960, 27 Mayıs'ına nelerin olduğunu hep birlikte gördük ve kaybeden Türkiye oluyordu. Bunları hep yazacağız çizeceğiz. Çünkü geçmiş bizim geleceğimizi tayin edecektir.

Halk iktidarlarının hep sağ partilerce yaşama geçirilmesi de ülkemizde kavram karmaşasına neden olmuştur.

CHP inanırlığını tamamen yitirmiştir. Bu üfürükle, bu gemiyi yürüteceğini sanıyorsa aldanıyor. Türk solunun katili CHP’dir. 1977’lerde Türk solu yüzde 42’lere kadar çıkmış ama ondan sonra sürekli düşüş yaşamıştır. Nedeni de hala halktan kopuk politikalarla uğraşmasıdır.
Başkanlık sistemi zaman kaybedilmeden Türk kamuoyu ile tartışılmalı ve güçlü bir kuvvetler ayrılığı ilkesinden hareketle tam demokrasi ile kucaklaşmalıyız. Milletinin büyük bir kısmına çoban diyen zihniyetlerden bir an önce kurtulmalıyız..
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner42

Haber Sabah
Manset24 Haberleri
Haber Entel