1990'lı yıllarda SHP yani CHP'nin özeleştirme ile demokratikleşmenin birlikte olması gerektiğini söylemesi doğru bir yaklaşımdı. Bu görüş o günlerde büyük destek görmüştü. DYP ile yapılan protokolde de bu konu işlenmişti, koalisyon kurulduğunda Türkiye için sevindirici şeylerden bahsediliyordu.

Demokratikleşme olmadan özelleştirme olamaz! Özelleştirme olmadan da demokratikleşme olmaz! Bunlar iç içe birbirinden ayrılmaz olgulardır. Çünkü piyasa ekonomisi demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur. Öte yandan, siyasi ve hukuki alanlarda engeller varken sadece ekonomiyi serbestleştirmek yani liberalleştirmek mümkün değildir. Son 12 yıllık tecrübemiz de bunu göstermiştir. Özelleştirme aslında adaletin gelişmesine ve siyasal yozlaşmanın önlenmesine yardımcı olacağı kesindir. Bugün Türkiye'de mevcut devletçi ekonomik sistem, adaletsizliğin ve yozlaşmanın en büyük kaynağı ve sebebidir.

Sosyal adaleti sağlamakla yükümlü devlet, elinin altında geniş kaynaklar bulundurarak ve bu kaynakları yerleşik gruplara dağıtması ihtimali bile büyük eşitsizlik yaratmaktadır. Türkiye'de siyasi kavganın böylesine şiddetli ve siyasi yozlaşmanın bu kadar yaygın olmasının altında devletin çok büyük kaynakları kontrol ediyor olması yatmaktadır.

Mülkün sahibi kamu ise, bu mülk sahipsiz demektir. Özelleştirme her şeyden önce bir mülkiyet sorunudur. Mülkiyet ise tabiatı itibariyle özel-bireysel bir kurumdur. Kamu mülkiyeti kavramı ve ona dayanan uygulamalar kaynakların politikacılara, bürokratlara ve onların aracılığıyla yerleşik çıkar gruplarına emanet edilmesinden başka bir şey değildir. Özel mülkiyeti her türlü kötülüğün kaynağı olarak görme eğiliminden artık vazgeçme durumundayız. Çünkü özel mülkiyet; etkili, verimli ve çalışmayı teşvik edici bir kurumdur. Kamu mülkiyetinin ise tembelliği teşvik edici bir kurum olduğu gerçeğini maalesef yaşıyoruz ve görüyoruz. Zaten bir kurum olarak mevcut bile değildir. Bir mülkiyetin sahibi kamu ise, o mülk sahipsiz demektir.

Çünkü bireyin mülk ile ilişkisi kesilirse tabiatı icabı onu kullanamaz ,sahiplenemez ve kollayamaz.

Özelleştirme bir işletmecilik sorunu değil, her şeyden önce bir mülkiyet sorunudur. Mülkiyet biçimi değişmediği sürece KİT'lerde hiçbir şey değişmeyecektir. Bazılarının önerdiği gibi verimsiz devlet işletmelerinin yöneticilerini değiştirerek daha iyi yöneticiler getirilmesi halinde de yani onları politikacıların elinden alıp bürokratların eline vermemiz yani özerkleştirmemiz de bu kurumları adam etmeyecektir. Bugün devletin insiyatifin de olan kurumlar siyasilerin çiftlikleri halinde olduğunu söylersem bana kızacak olanlar olacaktır ama bu benim doğruları yazmama engel olmayacaktır. Bir kurum müdürü eğer siyasileri başının üstünde görüyorsa o kurum bana göre hiçbir iş yapamaz ,yapmıyor da.
       
Bence devlet,bu kurumlardan kurtulmalıdır. Yöneticilere satış yaparak da bu işten soyutlanmalıdır. Örneğin Devler Hastaneleri SGK,PTT ve bir çok kurum daha hepsi özelleştirme kapsamına alınıp bunlarında rekabet eden kurumlar haline dönüşmesi sağlanmalıdır. Bu hem o kurumu hem de siyaset kurumunu rahatlatacaktır. Bunları yazarken çok düşündüm ama gerçekleri de göz ardı ederek nereye kadar gideceğiz? Bir kurum müdürü siyasi parti teşkilatlarının emir komutasında ne kadar başarılı olabilir veya mensubu olduğu kurumlarda özgür iradesini ne kadar kullanabilir ? 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner42

Haber Sabah
Manset24 Haberleri
Haber Entel