Daha dün gibiydi. Celal Bayar Üniversitesi (CBÜ) Rektörlük Seçimleri yapıldı. Her zaman olduğu gibi seçim öncesi rektör adayları bir bir adaylıklarını açıkladılar. Projelerini sundular. 6 aday yarıştı. Ve adayların tamamı üniversitenin en büyük sorununun, şehirle bütünleşmesi konusunda yaşanan olumsuzlukları ifade ediyorlardı. 6 adayın, 6’sı da bu konuda hemfikirdi.

Sorunun tespiti beraberinde çözümü de getirir, diye her Manisalı gibi biz de sevinmiştik. Çünkü toplumun refah düzeyini arttırmak için ekonomi, bilim, sanat, demokrasi gibi bir çok alanda gelişmek, kalkınmayı da beraberinde getirir.

Kalkınma sadece paranın herkeste ve bol miktarda bulunması anlamını taşımaz. İnsanların daha üst düzeyde, daha insanca yaşaması anlamını taşır.

Ekonomisi çok gelişmiş, ama kalkınmada çok sayıda geri kalmış ülkeler vardır. Ekonomi gelişmiş ama sanat, spor, eğitim, demokrasi, özgürlük ve temel insan hakları geride kalmış. Bu tür ülkeler de vardır ki bunlara kalkınmakta olan ülkeler diyoruz.

Kalkınmada sayabileceğimiz en önemli faktör eğitimdir. Her işin başı eğitim. Bunu biliyoruz.

Yaşadığınız şehirde iyi işleyen bir aile, sokak terbiyesi ve okul eğitimi varsa; işte kalkınmayı buralarda yetişen çocuklar hayata geçirir.

Dünya bunun örnekleriyle dolu. Örneğin Japonya bu ülkelerden biridir. Yer altı ve yer üstü hiç zenginliği olmamasına rağmen; Japonya bilim, sanat, ekonomi ve bir çok alanda dünyadaki lider ülkelerden biri konumundadır. Bu başarıyı okulda, evde yetiştirdikleri insanlara borçludurlar.

Ulusal kalkınma, bölgesel ve kentsel kalkınmayla mümkündür. Bir ülkenin şehri ve bölgeleri kalkınmadan, ülke kalkınması diye bir şey beklenemez. Güçlü krallıklara rağmen, Arap yarımadasını kalkınmış ülkeler arasında sayabilmek mümkün mü?

İşte bu noktada şehir üniversitesinin önemi ve kalkınmaya olan büyük etkisi ortaya çıkar. İyi işleyen bir üniversitede şehrin kalkınmasında büyük etki sağlar. Türkiye’de böyle bir üniversite ne yazık ki sadece Çanakkale Üniversitesi’ni örnek gösterebiliriz. Ancak bu üniversite de yeterli değil. Ama en iyi örnek olabilecek bir kurum. Bir üniversitenin en temel sorunu, bulunduğu şehirde okuyan öğrencisini sürekli konaklayan bir turist gibi bir müşteri olarak görmesi ve buna yapabileceği katkı en öncelikli görevidir. 30 bin öğrenci. Her biri ayda 400 lira harcama yapsa bile, o şehre katkısı aylık 120 milyon lira eder. Bu rakam eski parayla 120 trilyon demektir.

Böylesi bir kaynağın şehrin esnafına, emlak ve ev sahiplerine, inşaat sektörüne, inşaat sektörünün iş yaptığı yan sektörlere, kısacası o şehrin ticari yaşamına sağlayacağı katkısını bir düşünün. Ve ne yazık ki üniversitesi yöneticileri ve şehir bu potansiyeli elinin tersi ile komşu il olan İzmir’e kaptırmaktadır.

Tabi iş bu kadarla da sınırlı değil. Meseleye sadece ticari boyuttan bakamayız. Üniversite çatısı altında sıralamakla bitmeyecek bilgi üretimi var. Üniversitedeki bilgi ve araştırmaların şehir insanı ile paylaşımı o şehirdeki seviyeyi yükseltmez mi?
Kültürün paylaşımı, hatta esprinin paylaşımı bile önemli değil midir? İnsanların nasıl güldükleri ahlaklarını, neye güldükleri de bilgi seviyelerini ortaya koyar.

Neyse paylaşımın getirilerine dair örnekleri uzatıp gitmek mümkün. Üniversite sadece öğrencisine ders verip ondan sonra saldım çayıra, Mevlam kayıra, mantığı ile hareket etmez.

Bir çok dünya ülkesi ve şehri üniversite ile tanıştıktan sonra müthiş bir yenilenme, kalkınmışlık ve dinamizm kazanmıştır. Kısaca biz Manisa’mızın kurulmuş olan üniversitesinin işlevlerini bu güne kadar yerine hiç mi hiç getiremediğini üzüntü ile görüyoruz. Değişen bir şey olmadı. 4 yıl önce neredeysek bu gün de oradayız. Yukarıda da belirttim. 30 bin öğrenci afaki rakam değil, gerçek rakamdır. Üniversite – şehir bütünleşmesi sağlanamadı.

Üniversite kendi iç dinamiklerini yasal olmayan işlerle harcıyorsa; örneğin bir yardımcı doçent profesöre ceza veriyorsa, bu yasal olarak mümkün olmamakla birlikte ne yazık ki biz de bu gibi olumsuzlukların bile yaşandığı söylenmekte. İç dinamiklerin bir çoğunu dışlayarak, dış dinamikleri ithal etme yönünde tercihler kullanarak, şehri hiç tanımayan bu dinamiklerle üniversite - şehir bütünleşmesini nasıl sağlayabilirdik?

Bir 4 yıl daha heba oldu gitti. Bazen düşünüyorum da bu doku uyuşmazlığı nereden kaynaklanıyor? diye ve gördüğüm şu ki yönetim becerisi bir türlü gelişmedi, geliştirilmedi. Bu konunun üzerinde çok fazla durmam gerektiği inancını taşıyorum. Her Manisalı da bu sorumluluğu üstlenmelidir, diye düşünüyorum. Hatta bırakın öğrencilerini, öğretim görevlilerini bu şehirde ikamet ettiremeyen bir yapı, 30 bin öğrenciyi bağrında barındırabilir mi?

Ben gerçekleri yazmakla mükellefim. Hiçbir zaman günah keçisi aramadım. Aramam da. Ancak kötü giden bir şeyin, hele hele beni ve yaşadığım şehri olumsuz etkilemesini elbette yazacağım.

Verilen sözler çabuk unutuldu ve bu konularla ilgili hiçbir şey yapılmadı, yapılamadı.

Önümüzdeki günlerde yine seçim var. Yeni rektör adayları ortaya bir bir çıkıyor. Yine vaatler olacak, ancak bu sefer çok ince eleyip sık dokumamız gerekecek. Çünkü durum üniversitemiz ve şehrimiz açısından hiç de iç açıcı değil.  
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner42

Haber Sabah
Manset24 Haberleri
Haber Entel