Cumhurbaşkanlığı seçimlerine 20 günden az bir zaman kaldı. Çok büyük kampanyalar yok. Sanki seçimin sonucu belli. Tüm kamuoyu yoklamaları halkın oylarıyla ilk seçilecek başkanın Recep Tayyip Erdoğan olacağını gösteriyor. 

Elbette halkın oylarıyla seçilmesi ayrı bir anlam ve bir kabuk kırılması, tabuların yıkılması anlamını taşıyor. Seçilecek olan cumhurun başı halk oyu ile seçilmesi onu müthiş güçlü kılacak. Görülen o ki bundan sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin zirvesinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Bana göre, başkanlık sistemine doğru hızlı adımlarla ilerleyeceğiz. 1945’den buyana uygulanan çok partili parlamenter rejimimizin Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile amaçlanan sonuçları vermemiş olmasını, o günden bugüne yürürlüğe konan anayasalarımızın hiç birinde demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez özelliği olan “Kuvvetler ayrılığı” ilkesinin benimsenmemiş olduğunu görüyoruz.

Hele 1982 Anayasa’sı tam bir yüz karasıdır. Hele hele sürekli birlik, beraberlik edebiyatının yapıldığı ülkemizde, halkımıza kuvvetler ayrılığı ilkesini anlatmamız ne kadar kolay olacaktır bilmem!

***

Çağdaş demokrasilerde yargı, yasama ve yürütme; yargı ağırlıklı olarak birbirinden tamamen bağımsız, fakat eş güdüm halinde işlemesi gerekir.

Bu üç güçten yargı ve yürütme topluma doğrudan sorumludur. Dolayısıyla bu iki gücü toplum adına kullanan organların toplumsal iradenin ürünü olmaları gerekir. Yani toplumsal irade ile seçilmeleri gerekmektedir.

Oysa Türkiye’de bu üç güce hep yasama egemen olagelmiştir. Örnek: Yürütmenin başı olması gereken devlet başkanını halk değil, yasama organı yani parlamentoya egemen olan siyasi irade seçmekte idi. Parlamentoda doğaldır ki toplum bütününü oluşturan karşıt demokratik grupların çıkar iradelerine dayanarak seçtikleri “temsilciler” den oluşur. Yani toplumsal iradenin değil, toplumun bütününü oluşturan karşıt demokratik grupların iradelerini yansıtır.

Parlamentonun (yasama organı) üyeleri millet bütününe değil, mensup oldukları siyasi partiye oy veren vatandaşlara karşı sorumludurlar. Dahası bugün yürütmenin gücünü milletin adına kullanan kişi yani icranın başı olan başkan yine yasama organı tarafından seçilmekte, doğal olarak parlamentoya egemen olan siyasi iradeye bağımlı kılmaktadır.

Bu durumda çağdaş demokratik hukuk devletinin kuvvetler ayrılığı ile bağdaşması mümkün değildir. Başkanlık sistemini kuvvetler ayrılığı ilkesinin teminatı olarak görmeliyiz.

***

Hukuk temellerine oturmayan bir demokrasi olamaz. Hukuk, insan hak ve özgürlüklerinin güvencesi olduğu kadar, başkanlık sistemi de siyasal iktidarlar tarafından keyfi kullanılmamasının teminatıdır.

Kanun hakimiyeti yani hukuk devleti, özgürlükçü düzenin temel şartıdır. Ve çağdaş devletin birincil görevidir. O nedenle başkanlık sistemini enine, boyuna tartışmaktan kaçınmamalıyız.

BİR ÖZGÜR ÖZEL KLASİĞİ DAHA 

CHP Milletvekilimiz Sayın Özgür Özel, TBMM’nin Soma maden ocağı faciasının sonrasında oluşturduğu araştırma komisyonunda görevli.

Geçen gün işçileri dinleyecek komisyon öncesi, işçilere neler söylemeleri gerektiği konusunda telkinde bulunduğu ve işçiler komisyon çıkışında Özgür Özel’in neden benim söylediklerimi söylemediniz, diye çıkıştığı söyleniyor. Bunu bana orada bulunan bir dostumuz aktarmıştır.

Sayın milletvekili işçilere ne telkinde bulundu? Yalan söylemeye mi zorladı? Bunları açıklamalıdır. Çıkışta işçi kardeşlerimize neden benim söylediklerimi söylemediniz diye çıkışmasını da açıklamak zorundadır. Bu işin de takipçisi olacağız. Orada 301 canı acı, hüzün ve gözyaşlarımızla toprağa verdik. Orası film çevrilecek, mizansenler düzenlenecek bir yer değil. 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner42

Haber Sabah
Manset24 Haberleri
Haber Entel