Serbest piyasa ekonomisinde başarıyı yakalamanın ön koşulu, tam rekabet ortamının sağlanmasıdır. Ancak bugün geldiğimiz noktada, herkesin kafasına göre fiyat belirlediği bir düzen hâkim. Böyle bir ortamda hem üretici hem tüketici zarar görüyor.
Örneğin; 500 ml’lik bir suyun yan yana iki markette bile farklı fiyatlarda satılması, bu sistemin çarpıklığını ortaya koyuyor. Havaalanında aynı suyu 107 TL’ye bulurken, İzmir–İstanbul otoyolu üzerindeki bir kafede 34 TL’ye alabiliyorsunuz. Merak edip toptancıyı aradım; toptan fiyatların 3–3,5 TL arasında olduğunu, hatta daha ucuz verenlerin bile bulunduğunu öğrendim. Aradaki fark, “kâr” olmanın ötesinde bir fırsatçılık.
Bu yalnızca su örneği… Marketlerde de durum farklı değil. Bir ürünün fiyatı markadan markaya, marketten markete dramatik biçimde değişiyor. Siz ne kadar ekonomik tedbir alırsanız alın, enflasyonu bu şekilde durduramazsınız. Çünkü fiyatların denetimsiz şekilde belirlenmesi, haksız rekabeti körüklüyor.
Eğer tam rekabet ortamı oluşturulmazsa, “Saldım çayıra, Mevlam kayıra” anlayışıyla bu gemi yürümez. Tüketiciyi koruma derneklerinin etkisiz hâle gelmesi, vatandaşın hak arayamaması, bu bozuk düzenin devamına zemin hazırlıyor.
Gerekli önlemler acilen alınmazsa, korkarım ki yakın gelecekte vatandaşlar kendi “açlıkla mücadele” teşkilatlarını kurmak zorunda kalacak. Ekonomik düzeni sağlamanın yolu, üretici-toptancı-perakendeci zincirinde şeffaflık, denetim ve adalet sağlamaktan geçiyor.