Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Manisa Şubesi, kültür, sanat ve bilim alanında kalıcı izler bırakmayı amaçlayan “Ustaya Hürmet, Esere Merhamet” projesi kapsamında anlamlı bir çalışmaya daha imza attı. Dernek, hem edebiyat hem de kültürel mirasımızın korunmasına yönelik faaliyetleriyle bilinirken; bu kez Manisa’nın en kıymetli kültürel hazinelerinden biri olan Manisa Tıp Tarihi Müzesini gündeme taşıdı.
Şubenin başkanlığını yürüten eski milletvekili Dr. Muzaffer Yurttaş, Manisa Tıp Tarihi Müzesi Müdürü Doç. Dr. Kadir Adamaz ile gerçekleştirdiği söyleşide, müzenin kuruluş hikâyesini, tarihi binanın özelliklerini, eserlerin korunma süreçlerini ve geleceğe yönelik projeleri ele aldı. Söyleşi, yalnızca Manisalıların değil, ülkemizin dört bir yanındaki kültür ve tarih meraklılarının dikkatini çekecek nitelikte.
Bu kapsamlı söyleşide, geçmişten bugüne tıp tarihine ışık tutan eserlerden müzenin ziyaretçi profilini genişletmeye yönelik çalışmalara kadar pek çok konuya değinildi. Türkiye’nin ilk beş tıp tarihi müzesinden biri olan Manisa Tıp Tarihi Müzesi, aynı zamanda Osmanlı’nın sağlık anlayışına, insana bakışına ve medeniyetimizin köklü değerlerine dair önemli izler sunuyor.
Söyleşi metninin tamamını aşağıda bulabilirsiniz:
MANİSA TIP TARİHİ MÜZESİ MÜDÜRÜ DOÇ. DR. KADİR ADAMAZ İLE SÖYLEŞİ
Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Manisa Şubesi olarak “Ustaya Hürmet Esere Merhamet Projesi” kapsamında Manisa Tıp Tarihi Müzesi Müdürü Doç. Dr. Kadir Adamaz ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
Manisa Tıp Tarihi Müzesi müdürü ile söyleşi gerçekleştirdik. Çünkü bu müzenin her kesime tanıtılması gerektiğine inanıyoruz. Bu müze ve bina atalarımızdan kalan önemli bir miras. Bu müze geçmişin izlerini ve değerlerini geleceğe taşımamıza vesile olacak bir köprü. Bu müzenin ve yapılan çalışmaların yeterince tanıtılmaması hepimizin sorunudur.
Manisa Tıp Tarihi Müzesi hakkında kısa bilgiler:
-Türkiye’nin ilk 5 tıp tarihi müzesinden biridir.
-Sultan Camii Külliyesi içinde yer almaktadır.
-Manisa CBÜ tarafından takip edilmektedir.
-Ey yazması eserler, aletler ve ilaçlar bulunmaktadır.
-Her gün 09:00- 17:00 saatleri açık.
-Müze müdürü Doç. Dr. Kadir Adamaz.
-Balmumu heykeller ile canlandırılmış.
-Sergi, sempozyum ve çalıştaylar yapılıyor.
-Manisalı hekimlerin özgeçmişleri var.
-Müze girişimde güzel bir müzik ziyaretçileri karşılıyor
-Süheyl Ünver’in önerisi ve Nihat Yörükoğlu’un gayretleri ile müze olarak açılmıştır.
Bu özet ön bilgiler ışığında söyleşimize geçmek istiyoruz.
Değerli okuyucular, kıymetli sanat ve kültür dostları,
Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Manisa Şubesi olarak hayata geçirdiğimiz “Ustaya Hürmet, Esere Merhamet” projesi kapsamında yeni bir söyleşi ile sizlerle buluşmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Bu proje ile yalnızca edebiyat alanında değil, kültür, sanat ve bilim dünyamızda iz bırakmış değerli isimleri ve önemli kurumları toplumumuzla buluşturmayı bir vefa ve takdir borcu olarak görüyoruz. Bugün ise, Manisa’mızın kültürel ve bilimsel hafızasının önemli bir parçası olan Manisa Tıp Tarihi Müzesini ve bu müzenin çalışmalarıyla öne çıkan kıymetli müdürümüz Sayın Kadir Adamaz’ı sizlerle tanıştıracağız ve müze hakkında bilgiler alacağız.
Amacımız, geçmişten günümüze tıp alanında yaşanan gelişmeleri, tarihi değerlerimizi ve bu mirasın korunması için yapılan çalışmaları sizlere aktarmak; gelecek kuşakların bu kıymetli hazinelerin farkına varmalarını sağlamak.
Dr. Muzaffer Yurttaş: Değerli müdürüm öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz? Ne kadar süredir müze müdür olarak görev yapıyorsunuz?
Doç. Dr. Kadir Adamaz: Öncelikle bu fırsatı bize verdiğiniz, Manisa ve kültürünün tanıtımına sunduğunu katkılardan dolayı teşekkür ederim.
Manisa doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimimi Manisa’da, yüksek öğrenimimi Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünde tamamladım. Yeniçağ Anabilim dalında Yüksek lisans ve Doktora eğitimi aldım.
Millî Eğitim Bakanlığına bağlı liselerde, Bingöl ve İzmir illerinde yaklaşık dört yıl tarih öğretmenliği yaptım. 28 yıldır Celâl Bayar Üniversitesi Eğitim Fakültesinde akademisyen olarak görevimi sürdürmekteyim.2020 yılının Ağustos ayından bu yana da MCBÜ. Tıp Tarihi ve Deontoloji müzesi Müdürlüğü’nü yürütmekteyim.
Dr. Muzaffer Yurttaş: Manisa Tıp Tarihi Müzesi ne zaman ve hangi amaçla kuruldu?
Doç. Dr. Kadir Adamaz: Tıp tarihi Müzesi’nin fikir babası olarak Süheyl Ünver gösterilebilir. Bu düşüncesini Manisalı bir hekim olan Nihat Yörükoğlu ile gerçekleştirmiştir. Onların girişimi ile restore edilen Hafsa Sultan Külliyesi içinde yer alan Şifahane binasının 27 Nisan 1969’da açılışı yapılarak, kullanım hakkı Sağlık Bakanlığı uhdesine verilmiş, Şifahane binası Manisa il sağlık müdürlüğü bünyesinde de 1990 yılına kadar sağlık müzesi olarak kullanılmıştır. 1996 yılına kadar süren altı yıllık bir boşluktan sonra bina, 1996’da Celâl Bayar Üniversitesi uhdesine verilmiş ve 2010 yılına kadar üniversiteye ait kütüphane ile üniversitenin uygulama ve araştırma merkez müdürlüklerinin faaliyet alanı olarak kullanılmıştır. Daha sonra yapılan hazırlık ve çalışmalar tamamlanarak 30 Kasım 2013 yılında Celal bayar Üniversitesi’ne bağlı Tıp Tarihi ve Deontoloji Müzesi haline dönüştürülmüştür.
Müzemiz, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün 25.10.2021 tarihli onayı ile “Manisa’nın İlk Tescilli ve Onaylı Özel Müzesi” unvanını almıştır.
Müzenin kurulmasındaki temel amaç, Türk-İslam devletlerindeki tıp uygulamaları yanında, hekimlerin tedavi yöntemleri, tedavilerde kullanılan aletler, ilaçlar, tarihte öne çıkan hekimlerin tanıtımıdır. İlaveten Türk kültür ve medeniyetinin tanıtımını yapmak olarak da ifade edilebilir. Nitekim burada vakıflar gibi Türk kültür ve medeniyetinde önemli rol oynamış kurumdan ve özelliklerinden ziyaretçilerimize anlatımlar yapılmaktadır. Öyle ki bu şifahane de din, dil, ırk, mezhep farkı gözetilmeden herkese eşit şekilde sağlık hizmetleri ücretsiz olarak sunulmuştur. Batıda akıl hastaları içine şeytan girmiş denilerek çeşitli işkencelere maruz bırakılırken, hatta diri diri yakılırken, atalarımız bu şifahanelerde bu gruptaki hastaları rehabilitasyon (Meşguliyet), müzik, su sesi, güzel kokular ve dini telkinlerle tedavi etme yoluna gitmiştir. İşte bu gibi tarihimizdeki güzel ve tüm insanlığa örnek teşkil eden kesitleri ziyaretçilerimize sunmak, milletimizin büyük ve zengin kültürünü tanıtmak temel amaçlarımız arasında sayılabilir.
Dr. Muzaffer Yurttaş: Müzenin kuruluşunda karşılaşılan zorluklar nelerdi? Eserler nerelerden ve nasıl tedarik edildi?
Doç. Dr. Kadir Adamaz: Öncelikle müzemizin kuruluşunda önemli emeği olan Sayın Ahmet Yeşil hocamızı burada saygıyla anmak isterim. Onun ve ekibinin çalışmaları ve gayretleri sonucunda müze 2013 yılında faaliyete geçmiştir. Müzelerin kuruluşunda çeşitli safhalar vardır. Öncelikle planlama ilk sırada yer alır. Nitekim müze hangi tarihi dönemi kapsayacak, burada hangi unsurlar ön plana çıkarılacak, elde edilen verilen nasıl sunulacak gibi hususlar ele alınmaktadır. Bununla ilgili olarak Türkiye’deki mevcut örnekler incelenmiştir. Sonrasında parasal konu gelmektedir. Müze için ne kadarlık bir bütçenin olması gerektiği ortaya konulup ardından gerekli olan meblağın temini gerekmektedir. Bu planlamalar yapılıp maddi sorunlar halledildikten sonra, (Zafer Kalkınma Ajansı’na destekleri için burada teşekkürlerimizi sunarız) müzede kullanılacak eser temini yoluna gidilecektir. Bunların bazıları satın alma, bazıları bağış yoluyla temin edilirken, bazılarının da birebir aynılarının yapılması yoluna gidildiği görülmektedir. Müze binası olarak kullanılacak yapının da belirlenmesi, gerekli izinlerin alınması ayrı bir safhadır. Bu arada gerekli tüm yasal prosedürlerin de halledilmesi ayrı bir zaman ve emek gerektirmektedir.
Dr. Muzaffer Yurttaş: Müzenin bulunduğu bina ve tarihî özellikleri hakkında bilgi verir misiniz.
Doç. Dr. Kadir Adamaz: İçinde bulunduğumuz yapı Hafsa Sultan Külliyesi içerisinde yer olan Şifahane binasıdır. Bu külliye; Cami, Medrese (üniversite), Sıbyan Mektebi (ilkokul), Hamam, İmaret (aşevi), Hangah (tekke) ve bir de Şifahaneden oluşmaktadır. Bu külliyenin banisi ve külliyenin adını aldığı kişi Hafsa Sultandır. Hafsa Sultan, Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim’in eşi, Kanuni Sultan Süleyman’ın annesidir. Bir şehzade şehri olan Manisa’ya Manisa Sancağını yönetmek, yönetim tecrübesi kazanmak ve bir anlamda hükümdarlık stajı yapmak için gelen şehzade Süleyman, beraberinde annesi Hafsa Sultanı da getirmiştir. 1520 yılında Yavuz Sultan Selim’in ölümü üzerine şehzade Süleyman, Osmanlı padişahı olarak tahta çıkmış, hemen ardından annesi Hafsa Sultan da İstanbul’a gitmiştir. Bu arada yapımına başlanan külliyenin ilk binası olarak Cami 1522 yılında tamamlanarak hizmete açılmış, sonrasında diğer bölümleri tamamlanmıştır. Ancak bu şifahane binası Hafsa Sultanın ölümünden 4 yıl sonra oğlu tarafından 1539 yılında tamamlanarak halka sağlık hizmet vermeye başlamıştır. Şifahanenin yaklaşık 500 yıllık bir bina olduğunu ifade edebiliriz.
Bununla birlikte şifahaneler (Darüşşifa), sadece hastane olarak kullanılan yapılar değildir. Nitekim bu binalarda hastaların tedavileri yanında hekimler de yetiştirilmiştir. Bu yüzden bu binalar aynı zamanda günümüzün tıp fakülteleri olarak da değerlendirilebilir. Aynı zamanda buralarda eczacılar bulunmakta ve yeni eczacılar da yetiştirmektedir. Dolayısıyla buraları günümüzün eczacılık fakültesidir. Ayrıca şifahanelerde hasta bakıcılar görev yapmakta ve yeni hasta bakıcılar yetiştirilmektedir ki bu yönüyle hemşirelik fakülteleri olarak da değerlendirilebilir.
Bu şifahanede yüzyıllar boyunca tabip, göz tabibi, cerrah, eczacılar, eczacı yardımcıları, kâtip, mutemet, muhasip, otçu, temizlikçi, kilerci, kapıcı gibi görevliler dışında görev almış, yatarak tedavi görecek hastalar için yataklar da temin edilmiştir.
Burada şunu ifade etmek isterim ki atalarımızın bu yapılara verdikleri isim çok değerlidir. Nitekim “Şifahane, Darüş-şifa, Darüs-sıhha” gibi isimlerle anılan bu yapılar “Şifa yeri, şifa evi, şifa yurdu” anlamına gelmektedir. Yani atalarımız olumlu bir bakış açısıyla binayı isimlendirmişler. XIX. yüzyıl ortalarından sonra “Memleket Hastaneleri”nin kurulmaya başladığını görüyoruz. Bundan sonra “Hastahane” kelimesi toplumumuzda yaygınlık kazanmıştır. Burada “Şifahane” yani “Şifa bulunan yer” anlamı değiştirilerek, “Hastahane” yani “Hastaların yeri” anlamı başka bir ifadeyle olumsuz bir bakış açısı getirilmiştir. Bunda eskiye dönüşün yani “Hastahane” yerine “Şifahane” kelimesinin tercih edilmesinin faydalı olacağı kanaatindeyim.
Hafsa Sultan Şifahanesi akıl hastalarının da tedavi edildiği yerdi. Az önce de ifade ettiğim gibi Osmanlı Devleti’nin çağdaşları olan devletlerde akıl hastalarının içine şeytan girmiş denilip işkencelere maruz bırakılırken, hatta diri diri yakılırken, Osmanlı toplumunda bu hastalar rehabilitasyon (meşguliyet), müzik sesi, su sesi, güzel kokular ve telkinlerle tedavi edilmeye çalışılmıştır. Bu da milletimizin insana verdiği değeri gösteren küçük bir kesittir. XIX. yüzyıl ortalarından sonda Memleket Hastanelerinin açılmasıyla Hafsa Sultan Şifahanesi sadece akıl hastalarının tedavi edildiği yer haline gelmiş, bina Yunan işgali sırasında tahrip edilip kullanılamaz hale gelince, günümüzdeki yerinde hizmet veren Akıl ve Ruh Sağlığı hastanesi açılmıştır. Yani bu hastanenin temeli de şu an içinde bulunmuş olduğumuz şifahanedir.
Binada, az önce de belirttiğim gibi 1960’larda Nihat Yörükoğlu ve Süheyl Ünver’in gayretleriyle restorasyona başlanmış ve 27 Nisan 1969’da açılışı yapılmıştır.
Dr. Muzaffer Yurttaş: Ülkemizdeki diğer tıp tarihi müzelerini gezdiniz mi bu müzelerle karşılaştırdığınızda farklarımız nelerdir?
Doç. Dr. Kadir Adamaz: Ülkemizde tıp tarihi müzesi sayısı beş olarak ifade edilebilir. Bunlardan biri, içerisinde bulunduğumuz “MCBÜ. Tıp tarihi ve Deontoloji Müzesi”, ikincisi Edirne de Sultan ikinci Bayezid külliyesi içerisinde yer alan “Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi”, üçüncüsü Amasya’da “Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi”, dördüncüsü Kayseri’de “Gevher Nesibe Tıp Tarihi Müzesi”, beşincisi de İstanbul’da Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi” dir. Sağlık bakanlığı da Ankara’da altıncısını kurma çalışmalarını şu an yürütmektedir. Bunların haricinde ülkemizin çeşitli yerlerinde sağlıkla ilgili olarak daha spesifik müzeler de bulunmaktadır. Mesela İstanbul’da “Diş Sağlığı Müzesi, İnegöl’de “Sağlık Tarihi, Ambulans ve Oyuncak Müzesi'' buna örnek olarak verilebilir.
Bu müzelerde temel konseptin aynı olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim hepsi belli bir dönemdeki sağlık uygulamaları, hekimler, tıbbi aletlerin tanıtımı, çeşitli heykellerle sağlık uygulamalarının gösterimi, çeşitli levha, afiş ve dijital araçlarla bilgilendirmelerin bulunduğu bölüm ve özelliklere sahiptir. Bununla birlikte Hafsa Sultan ve II. Bayezid külliyelerindeki müzeler genel olarak Osmanlı dönemini ele alırken, Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesinde Osmanlı Devleti’nin son dönemleri ve Cumhuriyetin ilk yılları, Kayseri’deki Gevher Nesibe Tıp Tarihi Müzesinde ilave olarak Selçuklu kültür ve medeniyetine ait örnekler de yer almaktadır. Bu şekilde bazı farklılıklar olduğunu ifade edebiliriz.
Dr. Muzaffer Yurttaş: Müzenin en dikkat çeken ve en değerli eserleri hangileridir? Tıp tarihi açısından müzenin koleksiyonları ne gibi bir öneme sahip?
Doç. Dr. Kadir Adamaz: Bu konuda bir ayrım yapmak oldukça zordur. Müzemizde sergilen eserler ve bölümlerin hepsinin nevi şahsına münhasır özellikleri mevcuttur. Nitekim müzemizde bulunan tıp elyazmaları ayrı bir öneme sahipken, geçmiş dönemde hekimlerimizin kullanmış olduğu alet, araç, gereçler de ayrı dikkat çekmektedir. Ayrıca ameliyatlarının yapılması örneklerinden tutunda, Mesir bölümü, akıl hastalıkları tedavilerini gösteren bölümden, eczane kısmına kadarki yerlerde yer alan araç-gereçler ve heykeller ile minyatür ve hat gibi sanatlara dair sağlıkla ilgili örnekler de oldukça ilgi çekmektedir.
Haftanın yedi günü saat 09:00-17:00 saatleri arasında ücretsiz olarak tüm bu bölümleri dolaşan ziyaretçiler, müzenin tarihi binasının ambiyansına uygun olarak, su ve müzik sesi eşliğinde gezebilmekte, isterlerse bahçede oturup bu ortamı izleyip dinlenirlerken çay ve kahvelerini de içebilmektedirler.
Dr. Muzaffer Yurttaş: Müzenizde sergilenen eserlerden biriyle ilgili ilginç bir hikâye paylaşır mısınız? Mutlaka herkesin görmesi gereken bir eser dediğiniz eser veya eserler var mı?
Doç. Dr. Kadir Adamaz: Biraz önce de söylediğim gibi her bir eserin ayrı bir özelliği mevcuttur. Bununla birlikte müzemizde sergilenen şifa taşları ve tılsımlar tarih boyunca Türk Milletinin hayatında yer bulmuştur. Nitekim günümüzde de hekimlerimiz tedavi sürecinde moral ve motivasyonun önemi üzerinde sıkça durmaktadır. İşte bu şifa tasları ve tılsımlar Türk halkının moral ve motivasyonuna her daim katkı sunmuştur. Nitekim bunları kullandıklarında psikolojik olarak iyileşeceği ya da kötülüklerin kendisinden uzak duracağına inanan insanlar, doğal olarak tedavi süreçlerinin hızlanmasını da sağlamıştır.
Bununla beraber az önce de ifade ettiğim gibi çağdaşlarında akıl hastaları çeşitli zulümlere maruz bırakılırken, atalarımızın bu insanları tedavi etme girişimleri takdire şayan olup bunun izlerini müzemizde görmeleri ve öğrenmeleri de değerlidir. Ayrıca Osmanlı arşiv vesikalarından örneklerin sergilendiği müzemizde, günümüzdeki gönüllü onam formu benzeri ifadeler de ayrı bir öneme sahiptir. Benzer şekilde tekrar tüm bölümlerimizin ayrı bir öneme haiz olduğunu ifade etmek isterim.
Dr. Muzaffer Yurttaş: Müze koleksiyonunuzda yer alan eserlerin korunması ve restorasyonu nasıl sağlanıyor?
Doç. Dr. Kadir Adamaz: Sadece koleksiyonlar değil aynı zamanda koleksiyonların yer almış olduğu tarihi binayı da işin içine katmalıyız. Müzemizde yer alan koleksiyonlar, eserler her gün düzenli olarak kontrol edilmekte, eskiyen dezenformasyona uğrayan bölümü var mı? yok mu? Kontrolü yapılmakta, varsa bunlar uzmanlarınca giderilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca müzenin bulunduğu tarihi bina vakıflar genel müdürlüğüne ait olup bakımları periyodik olarak kontrollü bir şekilde uzmanlarca yapılmaktadır. Bununla ilgili olarak Kültür Bakanlığı başta olmak üzere çeşitli kamu kurumları ve görevlilerinden de destek alınmaktadır.
Müzemiz Kültür Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü yetkililerince periyodik olarak kontrol edilmektedir. İlave olarak kamera, alarm sistemleri gibi çeşitli teknolojik araç gereçlerle de haftanın 7 günü 24 saat gözetim ve kontrol altında tutulmakta sürekli olarak güvenlik görevlileri de müzede hazır bulunmaktadır.
Dr. Muzaffer Yurttaş: Müzenizi ziyaret edenlerin profili genelde nasıl? (Öğrenciler, akademisyenler, turistler vb.)
Doç. Dr. Kadir Adamaz: Müziğimizi 7’den 70’e her kesimden yerli ve yabancı ziyaretçi gezmektedir. Bununla beraber ziyaretçi profilimizin ağırlıklı olarak öğrencilerden oluştuğunu söyleyebiliriz. İlk, orta, lise ve üniversitelerden öğrenciler gruplar halinde, Manisa vilayeti içinden ve Türkiye’nin birçok bölgesinden olmak üzere müzemizi ziyaret etmektedir. Bunun yanında toplumun her kesiminde yerli ve yabancı turistler de ziyaretçilerimiz arasında yer almaktadır. Müzemiz yıllık ortalama 50.000 civarında ziyaretçiye ev sahipliği yapmaktadır.
Dr. Muzaffer Yurttaş: Müze, öğrencilere ve akademik çalışmalara nasıl katkı sağlıyor?
Doç. Dr. Kadir Adamaz: Müzemizi ziyaret eden öğrencilere geçmişte uygulanan tedavi yöntemlerinden, hekimlerin yetiştirilmesinden biyografilerine, kullandıkları alet, edevat, araç ve gereçlere kadar birçok konuda tıp uygulamaları hakkında bilgiler yerinde verilmektedir. Ayrıca Türk mimarisi Türk sanatı konusunda da bilgilendirmeler yapılmaktadır. Hat, minyatür ve mimarinin çeşitli özellikleri canlı ve yerinde gösterilerek sunumlar yapılmaktadır. Bunun yanında halka açık olarak çeşitli tıp ve sağlık konularında konferans, söyleşi, kongre ve sempozyumlar düzenlenerek halkın farklı konularda aydınlatılmasına çalışılmaktadır. Kısaca müzemizi ziyaret eden kimselerin, burada tıp tarihi ile Türk tarih ve kültürü konusunda mutlaka bir şeyler öğrendikten sonra müzemizden ayrılmakta olduğunu ifade edebiliriz.
Dr. Muzaffer Yurttaş: Ziyaretçilerin ilgisini en çok çeken bölüm hangisi oluyor?
Doç. Dr. Kadir Adamaz: Tek bir bölümü söylemek doğru olmaz. Her bir bölüm ayrı bir öneme sahip. Zaten ziyaretçilerimiz de bu durumu sıkça ifade etmekte, her bir bölümün kendilerinde uyandırdığı etkiden bahsetmektedir. Tıp el yazmaları, hekimlerin kullandığı aletler, geçmişte yapılan ameliyatları gösteren cerrahi işlemler, göz ameliyatları örnekleri gibi ameliyatlar, hacamat malzemeleri ve uygulamaları, tılsımlar ile şifa taşları malzemeleri ve Merkez Efendi heykeliyle mesir bölümü, orijinal malzemeleriyle ve böbrek taşı ve sindirim sistemine iyi gelen ilk Türk patentli ilacını Manisa’da üreten Cemil Şener heykeli ve on yıllarca yurt dışına da ihraç edilen ve önemli bir döviz girdisi sağlayan “Lityazol Cemil” adlı ilacın yer aldığı ecza odası, akıl ve ruh sağlığı hasta ve hastalıklarıyla ilgi materyallere sahip bölümünün her biri ayrı bir şekilde dikkat çekmektedir. Bunlara yaklaşık 500 yıllık bir tarihi binanın içinde bunlara şahit olmak ziyaretçiler tarafından ayrı bir heyecan uyandırmaktadır.
Dr. Muzaffer Yurttaş: Müze olarak gelecek için planladığınız yeni projeler ya da etkinlikler var mı?
Doç. Dr. Kadir Adamaz: Evet bu konuda çeşitli etkinlik, proje faaliyetleri planlamaktayız. Genel olarak müzemizi ziyarete gelen misafirlerimize sağlık, tarih ve kültür konularında bilgiler vermeye devam edeceğiz. Bununla birlikte kültürel tanıtımlar da devam edecektir. Nitekim müzemiz aynı zamanda Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Manisa ve Yöresi Türk El Sanatları Uygulama ve Araştırma Merkezinin de bulunduğu yerdir. Dolayısıyla geçmişte olduğu gibi gelecekte de müzemizde Türk el sanatlarına dair sergiler yanında, el sanatlarımızla ilgili olarak worhshop tarzı etkinliklerle halkımızdan her kesimin katılarak kendilerinin de çini, ebru gibi el sanatları örneklerini yapabilmeleri ve tanımalarını sağlayacak planlamalar yapmaktayız.
Aynı zamanda Müzemizin Türkiye’nin ilk Metavers müzesi olması çalışmaları sürmektedir. Karekod uygulamasıyla ziyaretçilerimiz kendi cep telefonlarından Türkçe ve İngilizce anlatımlarla müzemizi gezebilmekteler. Bununla birlikte işitme engelli vatandaşlarımızın da işaret diliyle dijital ortamda karekod uygulamasıyla müzemizi gezmelerini sağlayacak çalışmalarımız da bsürmektedir.
“Şifahane Toplantıları” adı altında belli tarihlerde konferans ve söyleşi etkinlikleri yanında kongre tarzı faaliyetlerimiz de sürecektir.
Ayrıca Ulusal bazda yazın yapan çeşitli televizyon kanalları müzemizde belgesel çekimleri yapmakta müzemizi ve Manisa’yı tanıtmaktadır. Bu şekilde TV. Programları devam edecektir. Yerel TV. Kanallarımız da zaman zaman müzemizde canlı yayınlar yapmakta, bunların da devamının sağlanması arzumuzdur.
Dr. Muzaffer Yurttaş: Müzenin daha geniş kitlelere tanıtılması için neler yapılabilir?
Doç. Dr. Kadir Adamaz: Müzemizin daha geniş kitlelere tanıtılması elbette ki arzumuzdur. Bunda da tabii ki sosyal medya, televizyon kanalları ve gazeteler gibi medya unsurları önemli bir rol oynamaktadır Müzemizin şu an Facebook ve Instagram hesapları bulunmakta ve müzemizle ilgili tüm bilgiler, faaliyetler buradan duyurulmaktadır. Bununla beraber web sayfamız mevcut olup Üniversitemizin ana sayfasında da müzemizle ilgili bir bölüm bulunmakta, buradan müzemiz sanal olarak üç boyutlu şekilde gezilebilmektedir. Bununla beraber biraz önce söylediğim gibi ulusal bazda televizyon kanallarının belgesel tarzı çekimleri, yerel televizyonlarımızın veya basınımızın da müzemizle ilgili yaptıkları yayınlar tanıtımımız açısından önemli görünmektedir.
Dr. Muzaffer Yurttaş: Son olarak, kültürel mirasımızın korunması ve genç kuşaklara aktarılması hakkında neler söylemek istersiniz? Halkımıza ve bizi izleyenlere, okuyanlara mesajınız neler olur?
Doç. Dr. Kadir Adamaz: Bununla ilgili olarak şunu söyleyebilirim. Tarih ve kültür bizi biz yapan iki önemli unsurdur. Milletimizin kültür gömleğini üzerimizde taşıdığımız sürece bizi, biz olarak niteleyebiliriz. Hangi kültür gömleğini üzerinizde taşıyorsanız o kültürün milliyetine girersiniz. Mesela Alman gibi düşünüp, Alman gibi yaşayan, Alman gibi eğlenen, giyinen, beslenen, konuşan, Alman gelenek ve göreneklerini sürdüren birinin damarlarında taşıdığı kanın bir anlamı kalmamakta ve Alman kimliğine bürünmüş olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek. Bizim etnik yapımız kültürümüz ya da kültürümüz etnik yapımızdır. Tarihimiz de bize bunu çok güzel ve örnekleriyle anlatır. Mesela tarihte Kıpçak, Peçenek, Avar gibi Türk toplulukları vardı, bugün yoklar. Acaba bunlar nerede? Tarih bilimi bunların kültürel dezenformasyona uğradıklarını, kültürlerini kaybettiklerini, inançlarını, dillerini, gelenekleri göreneklerini kaybettiklerini, sonrasında hâkim olan kültürün içinde eriyip faklı etnik isimleri aldıklarını gösterir. Bu özelliğiyle tarih bilimi çok önemli bir misyonu üstlenmektedir. Dolayısıyla biz de müzemizde tarihimizi ve kültürümüzün önemi ve unsurlarını da vurgulamakta bu konuda bilgilendirmeler de yapmaktayız. Bu konuda da büyük mutluluk duyduğumuzu ifade edebilirim.
Son olarak şunu söylememe de müsaade ederseniz, müze ile bağlantılı olarak tarihi eser kaçakçılığı konusunda bir şey söylemek isterim. Tarihi eserlerin önemi göründüğünden çok daha fazla öneme sahiptir. Bununla ilgili olarak bir hususun altını çizmek istiyorum. Küçük bir örnek vereyim. Türklere ait en eski yazının altıncı yüzyıla kadar gittiği sanılmaktaydı. Ta ki Kazakistan’da bir kurganda bulunan Altın Elbiseli Adam ve yanındaki gümüş tasın bulunuşuna kadar. Bu Altın Elbiseli Adam yanındaki gümüş bir tasın üzerinde bulunan iki satırlık yazı bütün bu bilgileri değiştirdi ve Türk tarihinde yazı 2500 yıl öncesine götürüldü. Çünkü bu eserler MÖ. 5. Yüzyıla aitti. İşte bu küçücük tas bulunmamış olsaydı ya da tarihi eser kaçakçılarının eline geçmiş olsaydı, sadece değerli bir maden olarak işlem görecek ve biz hala bundan 1400 yıl öncesinde ancak Türkler yazıyı biliyor kullanıyor diye söyleyecektik. Ama bu küçük buluntu aslında bunun 2500 yıl öncesine gittiğini gösterdi. Dolayısıyla önemsemediğimiz küçük bir ayrıntı aslında tarihimizi, medeniyetimizin ne kadar büyük olduğunu bir kez daha teyit edebilmektedir. Bu yüzden lütfen tarihi eser kaçakçılığına fırsat vermeyelim veya destek olmayalım.
Son olarak göstermiş olduğunuz ilgi, çalışma ve destekler için Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği ile Manisa şubesi gönüllülerine sizin şahsınızda teşekkürlerimi sunarım.
Dr. Muzaffer Yurttaş: Sayın Kadir Adamaz’a, Manisa Tıp Tarihi Müzemiz hakkında bizlere aktardığı değerli bilgiler ve samimi paylaşımları için çok teşekkür ediyoruz.
Bu söyleşinin, hem Manisa’mızda yaşayan vatandaşlarımızın hem de ülkemizin dört bir yanındaki izleyicilerimizin, müzemizi tanımasına vesile olmasını temenni ediyoruz.
Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Manisa Şubesi olarak kültür, sanat ve bilim mirasımızı gelecek kuşaklara aktarma sorumluluğunu bir vefa borcu olarak görüyoruz. Sizleri de Manisa Tıp Tarihi Müzesi’ni ziyaret etmeye, bu eşsiz mirasa yakından tanıklık etmeye davet ediyoruz. Tarih dostları, seyyahlar, sağlık çalışanları, tıp ve eczacılık öğrencilerinin müzeyi ziyaret etmelerini özellikle tavsiye ediyoruz.